Sayfalar

9 Haziran 2014 Pazartesi

Kameramdan birkaç fotoğraf





Hızla şehirleşen Nairobi

Arada bir Nairobi'nin o karışık, gürültülü, bol egzoz dumanlı havasından uzaklaşmak insana o kadar iyi geliyor ki. Kulağa enteresan geliyor değil mi? Afrika nın en zengin şehirlerinden biri olarak geçen Nairobi nasıl böyle tanımlanabilir. Maalesef her gelişen şehir gibi Nairobide çarpık şehirleşmeye çok çabuk ayak uydurmuş. Şehrin hemen hemen her yerinde inşaatlar var, ve bu inşaatlar benim gördüğüm kadarıyla herhangi bir şehir planlaması ve alt yapısı hazırlanmadan yapılıyor. Tabii çoğu zaman ağaçlar ve ormanlar hiç düşünmeden kesiliyor.

Geçen sene Kenya'nın bağımsızlığından sonra yapılan en büyük yol inşaatına başlandı. Ülke genelinde yollar 1960 yıllardan kalma, hemen hemen yolların büyük kısmında asfalt yok, olanda çok eski, işte bu yüzden de yola çıkmak tam bir problem! Çünkü çok kısa bir mesafe için bile insan saatlerini trafikte geçirebiliyor. İlk başlarda bu durumdan çok rahatsız olmuştum, ama insan her türlü ortama kolayca adapte olabiliyor (gerçi ne kadar kolay adapte olduğum tartışılır ya neyse...).

Büyük yol inşaatı ne zaman biter emin değilim, tabi bittikten sonra ki halini görmek güzel bir nostalji olacak. Öncesini insan bizzat bilince sonrasını görmek için sabırsızlanıyor! Kenyalılar'da yol inşaatıyla ilgili çok heyecanlılar, herkes sabırla köprülerin ve yolların tamamlanmasını bekliyor. Haksız da değiller, 50 senelik bir özlem, saatlerini bozuk yollarda matatuların içinde geçiren bir halk. Umuyorum ki sadece yol değil ayrıca kaldırımda yaparlar. Çünkü halkın %90'ı evlerine matatuyla ve yürüyerek gidiyorlar...

Burada yol inşaatı Nairobi'yi çevreleyen Ngong Forest'ın tam içinden geçiyor. İnsan kendi gözleriyle ağaçların şuursuzca kesilip yerine kocaman betonların dikilmesine içi acıyarak bakıyor. Ne de olsa bu görüntü bana aynı durumda olan Türkiye'yi de hatırlatıyor...Ngong Forest şehrin içinde yer alan muazzam bir orman, içinde onbinlerce nesli tükenen ağaç türleri ve yabani hayvan barındırıyor. Ağaçların kesilmesiyle özellikle maymunlar da nereye kaçacağını şaşırmış durumda. Öyle ki son bir senedir hemen hemen her iki haftada bir bizim eve bile geliyorlar. Düşünün artık.

Hani biraz hayvan türlerinden anlasam gelen  maymunların aynı maymunlar olacağından emin olacağım, hatta aramızda kalsın:) kendi kendime onların kardeş olduklarına bile inanıyorum! Bu hafta sonu yine geldiler. Onları bahçemizde havuçlarımı yerken görmek beni o kadar mutlu ediyor ki, bu kadar yakından gördüğüme bazen hala inanamıyorum...Geçenlerde her zaman ki gibi yazı yazarken balkondan sarkan bir kuyruk gördüm, kendi kendime yan komşunun arsız yaban kedisinin (yaban kedisi: iricene bir kedi diyelim, bitmek bilmeyen bir iştahı var! Bugüne kadar midesi nice Türk köftesi gördü!!!) yine arsızlık yaptığını düşündüm ve sinirlendim, hatta Türk işi 'piiisst' diye bağırdım. Sonra yukardan küçük bir yüz göründü, hiç oralı olmamış bir şekilde bana baktı, ben de
tabi o kuyruğun sahibinin bir maymun olduğunu o zaman anladım! Kuyruğun normalden çok daha uzun olmasından anlamalıydım ya neyse! Hiç oralı olmayan maymun benimle dalga geçermişcesine bir süre başaşağı sallandı ve yavaş adımlarda bahçe koltuklarının üzerinde yürüdü. Bense büyülenmiş şekilde yerimde kalakaldım! Yine hiç istifini bozmadan bir süre daha bahçede dolaştı ve sanırım dişine göre birşey bulamayacağını anlayınca kardeşini de aldı gitti. Yukarı odaya çıktığımda araştırmalarına bizim odamızdan başladığını, bıraktığı ayak izlerinden anladım!!

Bu sene yağmurlar gelmek bilmedi, Kenyalılar bunun iyi olmadığını, seneye ya kuraklığın ya da sel tipi yağmurların bizi beklediğini söylüyorlar. Her ne kadar buranın yağmurlu halini hiç sevmesem de halkın geçim kaynağının ektiği tahıl ve mısırlar olduğunu düşünce bu durum beni hem endişelendiriyor hem de üzüyor. Umuyorum ki 15 sene önceki felaketler yine yaşanmaz.

Şehirleşme derken bizim evin olduğu yerde şu çarpık şehirleşmeden nasibini aldı, bahşemiz yemyeşil bir ormana bakarken son 6 aydır işçilerle gözgöze geliyoruz. Kocaman 8 tane ev diktiler, durmak bilmeden inşaat sesi geliyor, işin garip yani buradaki inşaatlar sırf insan gücüne dayanıyor, herhangi bir iş makinası görmek mümkün değil. Tabi halk için bu inşaatlar iş imkanı sağlıyor, bizim arka taraftaki inşaat neredeyse 100 kadar işciye ekmek kapısı olmuş durumda. İşte bu yüzden de halkın büyük bir kısmı konuştuğumda bu inşaatlardan hiç de şikayetçi değil tam tersine çok da memnunlar. Onları kim suçlayabilir ki...









30 Mayıs 2014 Cuma

Sweatwater Reserve & Conservancy, Nanyuki






Safari--- Nairobi Milli Park`ı




Hillcrest International School




Dilara okul takiminda hockey oynarken:)



Güvenlik

Güvenlik konusu aslında son derece hassas ve kapsamlı bir konu. İnsanın yaşadığı yerde kendini güvende hissetmesi çok önemli. Afrika`dan bahsedince insanin aklına gelen birkaç konuda biri şüphesiz. Hepimiz yaşadığımız ülkenin ve şehrin güvenli olmasını bekleriz. Her ne kadar günümüz dünyasında tamamıyla güvenli denilecek bir yer kalmamış bile olsa, özellikle Afrika kendi dinamizmi icinde pek de güvenli olmayan bir bölge. Muhakkak ki dünyada cok daha tehlikeli şehirler de var, ama acikcasi Nairobi de bu konuda bir unvan yapmis. Hatta Nairobi ye `Nairobery` ismi bile verilmis. Bazen fazla insafsiz olunduğunu düşünsemde, burada yaşadığım bazı tecrübeler kendi kendime 'tam da yerinde bir isim verilmis' demeden de edemiyorum.

Istatisiklere gore Kenya genelinde, özellikle Mombasa ve Nairobi de, suç oranı bir hayli yüksek. Genel olarak hırsızlık çok yaygın, ama bunun yanında maalesef can güvenliği riski de bir hayli yüksek... Dünyanın her yerinde olduğu gibi, burada da insanın yaşayacağı yeri iyi seçmesi, ve bölgeyi tanıması kimi zaman hayati bir önem taşıyor.

Afrika`da yaşarken atılan birkaç akılcı adım, insan güvenliğini bir hayli etkiliyor. Örneğin hava karardıktan sonra mecburi, acil durumlar, dışında trafiğe ve dışarı çıkılmaması, değerli eşyaların, kolye, küpe ve saat gibi, takıların kullanılmaması, yeteri kadar nakit taşınması, kredi kartı taşımamak, özellikle kalabalık yerlerden kaçınmak ve kesinlikle çantanın ağzının kapalı ve ön de tutulması. Aşağıya da zaten daha detaylı da yazacağım. Tabii bir yandan kulağa da paranoid gelmek istemiyorum açıkcası. Ama her zaman önlem almayı tercih etmişimdir, hani derler ya 'son pişmanlık fayda etmez, diye, işte aynen öyle.

Özellikle, geçen sene Westgate Alisveris Merkezinde olan terrorist saldırısından sonra güvenlik iyicene problem haline geldi. İlk geldiğimiz sene kendimi bu kadar tehdit altında hissetmemiştim, o zaman da herhangi bir durumda tehlikeyle karşı karşıya olacağımızı biliyordum tabi ama yukarda saydığım önlemleri aldıktan sonra göreceli olarak o kadar da huzursuz değildim. Gelin görün ki, özellikle son altı aydır gerek konsolosluklardan gerekse arkadaş çevremizden aldığımız haberler pek de iç açıcı değil. Günlük hayatımıza devam de etsek de, insanın huzurunu bozmaya yetiyor artıyor bile.

Kendi yaşanmışlık tecrübelerime dayanarak aşağıya bir liste yaptım. Eğer olurda Kenya'ya safariye, burada da yaşamaya veya iş gezisi için ziyaret etmeye gelirseniz, aklınızın bir kenarında olsun. Tabii planlarınızı erteleyip iptal etmeyin ama lütfen önleminizi alın.

- Hava karardıktan sonra acil durumlar dışında dışarı çıkmayın
- Üzerinizde yüklü nakit taşımayın, harcayacağınız kadar.
- ATM den para çekerken, etrafınıza dikkat edin, mümkünse parayı cüzdanınıza etrafa göstermeden koyun
- Üzerinizde kesinlikle değerli takı taşımayın, küle, kolye, yüzük ve dikkat çekici kol saat dahil
- Kalabalık yerleden uzak durun, çantanız hep önünüzde ve ağzı kağalı olsun (annemin gençken bana verdiği öğütleri hatırladım birden:))
- Arabanızın camını mümkün olduğunca açmayın, kapılar arabaya bindiğinizden itibaren kilitli olsun
- Trafikte olurda birisi yanlişlıkla yan aynanıza çarparsa, KESİNLİKLE CAMINIZI İNDİRİP AYNANIZI DÜZELTMEYİN! Bizim başımıza geldi!! Ciddi bir mafya var, ve anında kapılarınızı açıp arabanın içine giriyorlar!!
- Devlet hastanelerinden ve walk-in cliniclerden uzak durun! Aga Khan, Gethrude , Nairobi ve Karen Hospital tecihleriniz olsun.
- Eğer safariye gidecekseniz veya Nairobi dışına çıkacaksanız, kesinlikle malaria için hazırlıklı olun. Gideceğiniz bölgeye göre, yanınızda muhakkak malaria için ilaç, sizin için sinek kremi, etraftaki hastanelerin listesi, üzerinize açık renk uzun kollu ve pantolon tarzı kıyafetler giyin (özellikle gün batımından sonra)
- Uyuyacağınız oda da  akşamları muhakkak mosquito net (sineklik) olsun, ama MUHAKKAK!
- Kredi kartı taşımayın.
- Eğer buraya taşınmayı düşünüyorsanız, taşınmadan önce muhakkak önceden birkaç günlüğüne gelin ve yaşayacağınız yeri ve bölgeyi belirleyin. Benim de ayrıca bu konu ile ilgili ayrı blogum var ona da bakabilirsiniz.

Bir de aklınızda olsun, yazdıklarım sadece önlem için:) Kenya da güzel vakit geçirmeniz deliğiyle.






Afrika`ya taşınma kararı

Taşınmak gerek fiziksel açıdan gerekse ruhsal açıdan biraz yorucu bir işlem. Çok taşınan, sadece ev ve şehir değil bir de ülke (hatta kıta:)) değiştiren biri olarak bunu rahat bir şekilde söyleyebilirim. Her ne kadar yeni bir yere taşınma fikri bana heyecan verse de, aynı zamanda içimde endişeler de taşımıyor değilim. Geriye dönüp bakınca özellikle Afrika`ya taşınmamiz sanrım simdiye kadar hayatımda verdiğim en major kararlardan biriydi. Kenya da üçüncü senemize girdik, ben bile bazen buraya nasıl taşınmaya cesaret ettiğime inanamiyorum:) Hele hele kucağımda henüz bir hafta önce 1 yaşına basmış oğlum ve 5.5 yaşındaki kızımızı da dikkate alacak olursak cesur bir karar bile olduğunu söyleyebilirim. Tabi bunu üzerinden birkaç sene geçtikten sonra daha rahat söylüyorum. Insan zaten ilk sene içinde bulunduğu ve yaşadığı durumu algılayamıyor. Hiç bitmeyen koşturma, okullar, evde yasanan yapısal sorunlar, etrafı keşfetme derken ilk 6 ay zaten geçiyor, ortam rahatlayinca, insan işte ancak o zaman çevresini ve içinde yaşadığı ülkeyi ve kültürü algılamaya başlıyor.

İşte bu açıdan bence Afrika`ya taşınmak büyük bir karar. Ve bu kararın iyi duşülmesi ve tartılması bütün olasılıkları mümkün olduğunca akılcı bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Muhakkak ki plan ve program dışı hayat önümüze tecrübeler getirecektir ama ne olursa olsun insanın gideceği ülke hakkında maksimum bilgi edinmesi bence çok onemli.

Düşünüyorum da çok uzak değil, 10 sene önce böyle bir karar alsaydık, o zaman internette üzerinden bu kadar bilgiye ulaşmak ne kadar da zordu (ki hala da bence internette yeterli bilgi yok, bloglarima başlamamin sebeplerinde biri de o zaten).  Etrafımda arkadaşlarim var,15-20 sene once Kenya'ya gelip yerleşmişler, onlara hayran olmamak mümkün değil. Cesaretleri, kendine güvenmeleri ve şikayet etmemeleri gerçekten takdir edilecek bir sey. Ve her sohetlerimizde baslarindan gecenleri duydukca, sikayet etmememeye calisiyorum, bir nevi nefsi terbiye oluyor acikcasi.




28 Mayıs 2014 Çarşamba

Iki blog ayni anda

Anladim ki iki farkli dilde iki ayri blog yazmak cok zormuş. Durumu anladım ki biraz hafife almışım! İşin en önemli kısmı insanın kendini iki ayrı dilde yazarak ifade etmesi ve bunun bir hayli zaman alması. Aslında google üzerinden tam bir çeviri opsiyonu olsaydı o kadar sevinirdim ki:)

İngilizce okunma oranım ve tabii ki Kenya'da yaşıyor olmamız ingilizce bloguma ağrılık vermeme sebep oluyor. Açıkcası Türkçe blogumu biraz ikinci plana attım. Buna bir de çocuklarım ve günlük koşuşturma da işin içine girince sanırım motivasyonumu tümden kaybediyorum.

Diğer blogumda 100'e yakın yazım var, ve hepsini buraya birebir geçirmek çok istiyorum ama tek tek çevirmekten ziyade bunun daha hızlı bir yolu olsaydı keşke. Sanırım biraz tembellik yapıyorum değil mi...Hepsini tek tek yazmak neredeyse imkansız çünkü o günün duygu ve düşüncelerini aynı dille aktarmak maalesef çok zor. Olmuş bir olayı aylar ve bazı yazılarım için bir yıl sonra yazmak bir nevi anlamsızlaştırıyor. Diğer yandan Türk bloggerlarla paylaşmak istediğim Afrikaya dair o kadar çok konu var ki.

Bugün yine internetten birebir çeviri için araştıracağım. Her ne kadar birçok kişi ingilizce okuyabilse de sanırım Türkiye'de yaşayan bir blogger yazılarımı Türkçe okumayı tercih edecektir.

Bugün söz en azından birkaç yazımı baştan yazacağım. Sizde beni okumaya devam edin ama olur mu:)

9 Nisan 2014 Çarşamba

Nairobi'de Hava Nasıl?

Nairobi'nin iklimi benim için bir hayli şaşırtıcı oldu. Sanırım Afrika'yı hep sıcak olarak düşünmüştüm, seyrettiğim belgesellerin ve filimlerin etkisinde çok kalmış olsam gerek!

Kenya'nın kıyı kısmı hariç genelde diğer bölegelerde rutubet hemen hemen hissedilmeyecek kadar az. Uzun seneler Washinton, DC de yaşayan biri olarak (senenin birkaç ayı 100% nem olur!), Kaenya'nın havası beni gerçekten çok etkilemiştir.  Güneş tüm sene boyunca yaklaşık 10 ay kadar havanın hep ılıman olmasını sağlıyor. Yağmurlu sezonsa tüm Kenyada Nisan ayı. Yağış oranı bölgeye göre değişse de, metrekareye düşen su oranı bir hayli yüksek. Enteresan olan şey, neredeyse bir ay boyunca hiç durmadan yağmur yağması! İlk taşındığımızda Nisan ayıydı, ve ilk iki hafta harikaydı. Ne olduysa ondan sonra oldu, Nisan ortası gibi sanki birileri havadan düğmeye bastı ve bir gece yağmur yağmaya başladı! Kendi kendime birkaç gün yağar geçer diye düşündüm, gerçek o ki yağmur hiç nefes almadan bir ay boyunca yağdı! Her gece kesin yarın evi su basacak diye korkuyla uyudum. Halbuki sabah su anlayamadığım bir şekile yok oluyordu. Tabi Kenya'nın bitki örtüsüne bakıldığında yağmur sularanın nereye gittiği anlaşılabilir. Ağaçların devasallığı ve yüksekliği insanı büyülüyor.

 Yağmurlu geçen Nisan ve Mayıs ayları sonrası Kenya'nın kışı başlıyor. Tabi buranın kışı ile Türkiye'nin kışını karşılatırmak doğru olmaz (gerçi bu sene Türkiye de de hiç soğuk olmadı ya). H ziran gibi havalar serinlemeye başlıyor, hava genelde parçalı bulutlu, az da olsa arada bir kısa sağanaklar görülüyor. Sıcaklık özellikle akşamları neredeyse 9-10C ye kadar düşüyor. Buradaki en problemli nokta, hemen hemen hiç bir evde ısıtma sisteminin olmaması! Bu durumun faydaları da yok değil, eskiden çok üşüyen ben bile alıştım, hatta bize gelenler hayret ediyor, resmen üşümüyorum artık! Bir diğer poblem ise ev inşaat kalitesi çok düşük olduğu için izolasyon sıfır! Bazen evşn içi dışardan bile soğuk oluyor diyebilirim. Eylül ayına kadar hava bana Londra'yı hatırlatıyor, bu yüzden de okullar Temmuz ayında kapanır kapanmaz çocukları alıp kaçıyorum açıkcası:) ekim gibi havalar tekrar dönmeye başlıyor, hemen hemen güher gün güneşli oluyor, asıl sıcaklar Aralık ocak ayları gibi başlıypr ve kuraklık dönemine giriliyor. Sıcaklar başlıyor deyince, herkesin aklına 35-40 dereceleri akla gelir, halbuki burada ben henüz 31 den yüksek dereceyi görmedim.  Tabi küçük bir dip not, Kenya ekvator bölgesnde,  yani güneş ışıkları dimdik geliyor., 10 dakika bile güneşte kalmak ciddi yanıklara neden olabiliyor.

Aklıma ablamın hikayesi geldi, 1.5 sene önce eşiyle bizi ziyarete gelmişlerdi. Burada muhakka belirtmem lazım, ablam tam bir Afrika hayranı:), mümkün olsa gelip burada yaşardı. Bşzi ziyaret ettikleri zaman tam sıcakların başladığı aylardı, ve bahçede oturuyorduk. Ablamı güneşle ilgili birkaç kere uyarmama rağmen, sanırım güneşin altında biraz fazla kaldı! Tabi buarada ablamın bembeyaz bir cilde sahip olduğunu da muhakkak belirtmem lazım!! Ablam eve girdiğinde bir ne görelim, bacakları 2. derece yanık, kullandığımız yanık kremleri, bepantenler hala gözümün önünde!!!Hatırladıkça hala gülerim, ablam duymasın:) Düşünün ki, Türkiye'ye döndükten sonra iş için gittiği konferanslarda etek giyememiş:))) Umalım ki, ablam bu blogumu okumasın!

Eğer Kenya'da safari yapmayı düşünüyorsanız, Nisan ve Mayıs aylarını seçmemeye çalışın, her ne kadar turlar daha ucuz olsa da, yağmurlu günlerde safariye kesinlikle çıkılmıyor (bu konuda duyduğum çamura saplanma hikayelerimi başka bir blogumda paylaşacağım!). High season, yani en popular safari sezonu genelde Aralık-Nisan ayları arası. Yine Eylül'den sonrada gelinebilir, yağmur riski yine olsa da genelde kısa yağışlar şeklinde oluyor.

Tabii safari ile ilgili merak ettiklerinizi bana blogum aracılığıyla da her zaman sorabilirsiniz.


7 Nisan 2014 Pazartesi

Nairobi'de Safari!

İşte tam can alıcı bir konu! Herkesin çok merak ettiği, çocukluğumuzdan beri belgesellerde seyrettiğimiz, yüzlerce filme ve kitaba konu olan Afrika'da Safari! 

Kenya dahil, diğer birçok Afrika ülkesinin en büyük gelir kaynaklarının başında Safari turizmi geliyor.  Hatta burada yaşadığım için çok rahat söyleyebilirim, Kenya'da en düzgün ve sistematik işleyen alanlardan biri.

Kenya'da toplam 54 adet National Park ve Reserve (milli park ve koruma altına alınan alan) var. (Buraya taşındıktan sonra aradaki farkı da öğrendim:) National Park sadece vahşi yaşama ayrılan alan olurken, Reserve alan içinde yerli insanların da ihtiyacı göz önüne alınarak, alanın bir kısmında insanlarında yaşayabilmesi anlamına geliyor. Mesela özellikle, bir çoğumuzun en azından ismini duyduğu yerli 'Masailer' işte bu Reserveler'de hala yaşıyor. Harika olan, Masailer'in turistleri çok sevmeleri ve onları kimi zaman doğal hayatlarının içine kabul ederek yaşam alanlarını göstermeleri.

Yine Kenya'yı öteki Afrika ülkelerden ayıran ve dünyada tek olan bir diğer özelliği, Nairobi şehrinin Milli Parkın hemen yanında olması. İlk söylendiğinde pek de dikkat çekmeyen bu özellik, düşündükçe ve eğer mümkünse tecrübe edince, insan inanamıyor.  Nairobi Havaalanına uçakla inerken Nairobi Milli Parkının üzerinden geçiyorsunuz, ve hemen gözünüze zebra ve zürafa sürüleri takılıyor:) Yüz ölçümü yaklaşık 117km kare, deniz seviyesinden 1,661m yüksekte bulunan, içinde 100'den fazla çeşit hayvanı barındıran, şehir sınırlarındaki bu inanılmaz milli park, kendi arabanızla bile girip safari yapabilecek kadar da güvenli.

Taşındığımızdan bu yana 6 kez ziyaret ettiğimiz Nairobi Milli Parkında zürafa, babun, bufalo, zebra, yüzlerce kuş çeşidi, su aygırı, gergedan, yaban geyikleri, ve aslan var. Ve en son ziyaretimde de artık nerdeyse bir şehir efsanesi olduğuna inandığım aslanları kendi gözümle gördüm! O an ki heyecanımı anlatamam. Gözlerim yaşardı desem abartmış sayılmam! Aslanın o asiliği, etrafındaki arabalara hiç de aldırış etmeden pervasızca uzanması, insanların aslanı görebileek için koca milli parkta arka
arkaya sıralanması, traji komik bir görüntüydü, kim bilir belki de aslan da içten içe bu duruma gülüyordu!

Buarada, Nairobi Milli Parkında bir safari deyimi olan, 'Big Five' beş büyüklerden sadece ikisi yok, bunlar fil ve leopar. Beş Büyük hangileri derseniz: Aslan, Leopar, Bufalo, Afrikan Fili ve Gergedan.


6 Nisan 2014 Pazar

Türk Bloggerlara Ulaşma Yolları:)

İki farklı dilde blog yazmak hiç de sanıldığı kadar kolay değilmiş! İngilizce blogumu düzenli okur sayısı günde 100 kişiye ulaşmış durumda, fakat aynı rakamı bir türlü Türkce  kısmında yakalayamıyorum!!! Sanırım bunun en büyük nedenlerinden biri yazdığım konulara Türkiyede ilgi duyan blogger sayısı kısıtlı olması. Blogumun genel teması Nairobi ve yaşam tecrübem olduğu için okur sayısı da buna bağlı olarak bir hayli az. Bir de planladığımdan daha az vakit ayırabiliyorum. Bir yandan çocuklar bir yandan kitap yazmak ve diğer blogum bir şekilde vaktimi dolduruyor. Buarada diğer blogum sayesinde enteresan, aklımın ucundan geçmeyecek gelişmeler oldu, şekillenince burada  sizlerle paylaşacağım:)

Önümüzdeki günlerdeki planım okunurluğu artırmak için genel tema araştırması yapmak! Yani Türk bloggerların dikkatini çeken konular, konuların anlatım şekli, Nairobiye uygulanabilirliği gibi şeyler. Buarada hiç bir arkadaşım blog yazdığımı bilmiyor!!  Hatta annem sağolsun onun ısrarıyla birkaç tanıdığımıza blog sayfamı gönderdim! En azından bir başlangıç değil mi:)






29 Mart 2014 Cumartesi

Ülkem...

Türkiye'nin şuandaki durumunu bir nevi 'detoks' gibi görüyorum. Hani şu sürekli kadın programlarında duyduğumuz terim. Türkiye'de GEZİ olaylarıyla birlikte içini temizlemeye başladı. İnanıyorum ki, İçindeki pislikleri, onu zehirleyen atıkları yavaş yavaş temizleyecektir.  Ve yine inanıyorum ki bu işlem bittiğinde aydınlık Türkiye bizleri bekliyor.

Aslında bu konuda yazacak o kadar çok konu var ki. İnsan düşündüğünde hangisini yazacağını şaşırıyor. Söylenenler yalanlar ve yapılan haksızlıklar, vicdansızlıklar, hakaretler, insanın en doğal hakkı olan konuşma ve düşünme özgürlüğüne yapılan yaptırımlar,  kanun dışı uygulamalar, hapis cezaları, ve atladığım daha niceleri yazarken bile utanıyorum...

Uzun seneler yurt dışında yaşayan biri olarak, kendimi sürekli internetten gazete okurken, araştırırken veya Televizyonun başında (gerçek haberleri veren kanalları) haber seyrederken buluyorum. Eğer Afrika'da değilde Türkiye'de yaşıyor olsaydım, eminim Türkiyenin içinde bulunduğu toplumsal huzursuzluk ve karışıklık benim de ruhsal durumumu fazlasıyla etkilerdi. Dışarıdan bakmak ise bambaşka. Kendimi sürekli 'yok canım, mümkün değil, bu kadar çirkinlik, ahlaksızlık yalancılık gerçek olabilir mi' yorumları yaparken buluyorum. Bazen gerçekler insanı ne kadar da üzüyor ve derinden etkiliyor değil mi, hatta insanın bir yanı, sanırım bu da insani yanı olsa gerek, kabullenemiyor, çünkü içi acıyor.

 Arkadaşlarım telefonda konuştuğumuzda, 'dönmeyin sakın, buraya gelip de ne yapacaksınız, zaten uzaktan olanları anlamanız mümkün değil' gibi bu ve buna benzer yorumlar yapıyorlar. Onları da anlıyorum, kolay değil, bu derece kutuplaşmış, insanların birbirine bir kez daha dönüp baktığı bir ortamda her sabah kalkıp trafiğe çıkmak, çocuğunu okula bırakmak, alışveriş yapmak ne kadar zordur bir durumdur kim bilir...Bence hepimizin unutmaması gereken en önemli nokta, ister yurt dışında yaşalım ister yurt içinde, sonuç aynı, Türkiye hepimizin, bizlerden daha çok çocuklarımızın. Eğer eşitlikçi, özgür düşünce, laik ve demokratik (bu kelime son senelerde o kadar televizyonda, gazetede, meydandan o kadar çok söylenir oldu ki, kullanmaya korkar oldum, çünkü gerçek anlamından tamamıyla saptırıldı...) bir ülkede yaşamak istiyorsak, hepimizin sorumlulukları var. Bunların başında bence en önemlisi eğitimli (vurgulamak istediğim okuldaki eğitimden değil , ondan çok daha zor ve özveri isteyen aile içindeki görgü, temel eğitim), kendisini ve her canlıyı sevebilen, çevresine saygılı akılcı insanlar yetiştirmek. Ve tabii ki hepimizin birlik içinde demokratik haklarımıza sahip çıkmamız, ve günün sonunda hepimizin bir insan olduğunu unutmamamız.

Yarın ki seçimlerde adil geçmesi için özveriyle çalışacak tüm gönüllülere şimdiden teşekkür ediyorum. Temiz ve aydınlık günler yakın...

26 Mart 2014 Çarşamba

Masai Market`da Alışveriş

Nairobi'de alışveriş denince benim ilk aklıma gelen, Masai Market oluyor. İnsan zaten belirli bir tecrübeden ve sanırım yaştan:)! sonra heryerde bulabileceği şeyler yerine sadece yaşadığınız yere özgü, daha karekteristik, hatıra olabilecek eşyalar almak istiyor. Bu bakımdan Masai Marketleri çok eğlenceli buluyorum. Masai Market, elde yapılan, lokal el işlerinin, eşyalarının, tahta-tabak-kaşık, aksesuarların satıldığı açık alanlarda kurulan bir açık pazardır. Haftanin hemen hemen her günü şehrin değişik yerlerinde kurulan bu pazarlar gerçekten çok keyifli oluyor. Safari firmalarınında turistleri getirdikleri aktivitelerin arasında yer alan Masai Marketler, Kenyalılar'ında içten ve konuşkan insanlar olmaları sebebiyle gayet eğlenceli ve renkli oluyor.

Her misafir ziyaretinde bizim yapılacaklar listesimizde yer alan Masai Marketler, ben de canım sıkılınca gezip dolaşmak amacıyla gider ve hep de elim dolu dönerim! Hatta geçen Türkiye ziyaretimde aldığım tahta kaşık ve çanta sayısından neredeyse 'yılın müşterisi' seçilecektim!

Bir de diğer eğlenceli olan yanı, bana Türkiye'yi de hatırlatan, bitmek tükenmeyen sıkı geçen pazarlık konuşmalarıdır. Her yerde olduğu gibi burada da bir turist fiyatı bir de halk fiyatı var, insan belirli bir süre bir yerde yaşayınca gerçek rakamlar hakkında kaba da olsa bir fikir sahibi oluyor. İşin komik tarafı bazı satıcılar artık beni tanıdığı için, görür görmez koluma girip kendi reyonlarına çekmeye çalışıyorlar.

Bir diğer tespitim bence Türk insanı gerçekten alışveriş yapmayı seven bir toplum. Veya benim çevrem öyle!:) Çünkü ne zaman gitsem kendimi bir şekilde oraya ait hissediyorum! Sanırım içten içe Masai Marketler bana bizim 'Salı Pazarı', 'Perşembe Pazarı' larını hatırlatıyor.

Satıcıların en sevdiğim diğer bir yanı, ürün yelpazesini genişletmeleri ve yeni yaratıcı aksesuarlar eklemeleri. Özellikle renkli el işi çantalar, terlikler, takılar, elbiselerden insan gözlerini alamıyor. Bir de gün boyu 'Yerliler'in dans gösterileri oluyor, kıyafetlerin renkleri danslardaki ve şarkılardaki ritm insanı büyülüyor.

Eğer Nairobi'ye gelecekseniz muhakkak Masai Market'ları ziyaret etmenizi öneririm.


18 Mart 2014 Salı

Nairobi'de Okullar ve Eğitim Sistemi

Nairobi ye taşınmadan önce okullar yapılacaklar listemin en başındaydı ve araştırma yaparken bu konuyla ilgili hiç Türkçe bir bilgi önüme çıkmamıştı. Okul bilgisinin de hemen hemen herkes için önemli olduğundan ilk detaylı blogumu bu konuyla ilgili yazmaya karar verdim. Trafık her büyük şehirde olduğu gibi burada da problem olduğundan evimizin okula yakin olmasina karar verdik. Nairobi'de şehir merkezinde yaşamak mümkün olmadığından (güvenlik ve okulların genel olarak şehir dışında olması nedeniyle) çevresindeki Lavington, Spring Valley, Runda, Gigiri, Karen, Lavington, Kileleshwa özellikle expatlerin, diplomatların, varlıklı Kenyalıların tercih ettikleri bölgeler olmuş. Bunların içinde Runda, Gigiri, Karen bölgeleri expatların yaşadığı yerler. Bizde okulları bu sıraya göre ziyaret ettik. Expat çocukları genelde international (uluslararası) okullara gidiyor. Sebebi de ülkeler arası okul transferinin kolay olması ve transfer olurken sınıf kaybına uğranmaması. Yine bu yüzden Kenya müfredatlı bir okul yerine çocuklarımızı uluslararası eğitim veren bir okula göndermeye karar verdik.

Kenya eski bir İngiliz sömürgesi olduğundan eğitim sistemi İngilizlerden adapte edilmiş. Gerek okul takvimi, okula başlama yaşı gerekse derslerde okutulan konular İngiliz sisteminden alınarak uygulanıyor. Afrikanın genelinde Kenya eğitim alanında en ileri ülke. Bu yüzden Nairobi'deki çoğu özel okulun bir de yatılı kısmı var. Diğer Afrika ülkelerinden de pek çok aile çocuklarını okumak için buraya gönderiyor.

Buradaki okulların hemen hemen en büyük ortak özelliği, egitimin rahat bir ortamda ve  spor ağırlıklı olması, yine bütün özel okulların açık yüzme havuzu mevcut. Okullar arası spor yarışları bütün bir sene boyunca oluyor. Yüzme, kriket, hockey, kısa ve uzun mesafe koşu en yaygın spor dalları arasında. Günlük ders sisteminin yanında bir de birçok sosyal aktivite öğrencinin seçimine göre uygulanıyor.

Okullarda farklı ülkelerden öğrenciler ağırlıklı olduğu için okul kafetaryasıda zengin bir menüye sahip.

Çocuklarımı okuldan almaya ger gittiğimde kendimi tatil yerine gitmiş gibi hissediyorum. Bu kadar güler yüzlü öğrenciyi aynı ortamda görmek sanırım başka ülkelerde zor.

Bölgelere göre okulları sıraladım. Umuyorum ki faydalı olacak.
Karen bölgesi:
- Brookhouse International School: Langata caddesinin üzerinde olan Brookhouse yeni bir okul olmasına rağmen özellikle son yıllarda prestiji artan bir okul. Büyük bir kampuse sahip olan Brookhouse ayrıca okullararası spor dalında bir hayli iddalı. 2,5 yaş ve sonrası öğrenci kabul ediyor. İngiliz eğitim sistemini uygulayan Brookhouse hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.brookhouse.ac.ke 

- Hiilcrest İnternational School: Karen bölgesinde bulunan en eski okul olan Hiicrest özellikle expatlar arasında bir hayli popular. Sanırım uluslarası öğrenci profili Kenyalı öğrencilerle mukayese edildiğinde %40 (Expat öğrenci) % 60 (Kenyalı) dır. İngiliz sistemini adapte etmiş olan Hillcrest, son birkaç yıldır eski prestijini kazanmak için yapılanmadan geçiyor. Kızım ve oğlumda kısa bir Brookhouse macerasından sonar Hillcrest'e transfer oldular. Daha fazla bilgi için www.hillcrest.ac.ke

-Banda School: Özellikle expatlar tarafından tercih edilen okulların başında gelen Banda eski bir okul olmasına ragmen, daha çok küçük butik bir okul olarak kalmış. Çevremden duyduğuökadarıyla, diğer okullara nazaran eğitim sistemi daha yoğun ve kurallar açısından da daha sıkıymış. 1 ve 13 yaş arası öğrencileri kabul eden Banda, eğitim konusunda hayli iddalı. Daha fazla bilgi için www.bandaschool.com

Runda-Gigiri bölgesi:
-İnternational School of Kenya: Yıllar once ABD konsolosluğunun finansal yardımıyla kurulan ISK bu bölgedeki en prestijli okullardan biri. Amerikan müfredatını uygulayan ISK, büyük bir kampüse sahip. İlk kurulus sebebi yine Amerikan konsolosluğunda çalışan personelin çocukları olmuş fakat ilerleyen yıllarda expatlara da kapılarını açmış. Daha fazla bilgi için www.isk.ac.ke

-Braeburn Schools: Braeburn'un Nairobi'de çeşitli bölgelerde kampüsleri var. Özellikle Kenyalılar tarafından tercih edilen Braeburn İngiliz müfredatını baz almış. Öğrenci profili ağırlıklı olarak Kenyalılardan oluşuyor ayrıca İngiliz askeri personelin tercih ettiği bir okul. Daha fazla bilgi için www.braeburn.com

-Montessori Okulları: Montesorri Nairobi bölgesinde okul öncesi eğitim konusunda çok yaygın bir okullar zinciri. Oğlumda ilk 6 aylık okul tecrübesine evimize çok yakın olan Karen Montesorride başladı. Okulun sistemi ve düzeni Avrupa'dan adapte olduğu için egitim kalitesi ve işleyisi standart ve düzgün bir şekilde işliyor.

Okul seçiminde yapılması gereken en güzel adım okulu ziyaret etmek diye düşünüyorum. Özellikle Nairobi gibi bir yere taşınmayı düşünüyorsanız, iyi bir araştırma yapmak çok önemli.




3 Mart 2014 Pazartesi

Expat Hayatı!

Expat olmanin en belirgin özelliği taşınma kısmı, adaptasyon, çevreyi tanıma, kültürü öğrenme ele hele çocuğunuz varsa ve yaşayacağınız yer Afrika ise liste alıp başını gidiyor. Araştırılması ve öğrenilmesi gereken o kadar çok şey var ki, insan okudukça korkuyor açıkcası.

Kenya'ya taşınmaya karar verdiğimizde o kadar heyecanlanmıştım ki. Sanırım heyecanım bir süre durumu objektif değerlendirememe bile sebep oldu! Benim gibi taşınmayı kafasında büyütmeyen, hemen hemen her iki sene de bir taşınan bir insan için pek de kafada büyütülecek şey değildi açıkcası.  İşte aynı sebepten olsa gerek, iş teklifini çabucak kabul ettik. Ve henüz 1 sene önce taşındığımız İstanbul'daki evimizde kendimi yine eşya toplarken buldum!!!

Sanılanın aksine arada taşınmak bence güzel birşey. Birincisi eğer mümkünse herkesin arada bir değişikliğe ihtiyacı var, ve ikincisi taşınma esnasında evde kullanılmayan eşyalardan kurtuluyor, hafifliyorsun! İnsanın vermeyipde tuttuğu o kadar ıvır-zıvır oluyor ki inanılacak gibi değil!

Tabi bu expat hayatı sanırım herkese göre değil. Arkadaşlarıma kafamızdakinden bahsetiiğimde hepsi şok oldular ve şaka yaptığımı sandılar. Hani bu Amerika'ya veya Avrupa'ya taşınmak gibi değildi sonuçta. Hatta hiç unutmam bir arkadaşım bana doğduğu evden başka bir evde yaşamayı düşünmenin bile onu strese soktuğunu söylemişti, hatta saçını bile hep aynı yerde aynı kişiye kestiriyordu küçüklüğünden beri. Bense aksini düşünemiyorum. Biri bir ekstrim diğeri bir ekstrim olsa gerek, değil mi?  Sanırım bir yerde herkes kendine uyan bir hayatı yaşıyor, tabii elinden geldiğince, sonuç olarak hayatta herşeyi de kontrol etmek mümkün değil...

Bense kendimi bildim bileli bu expat hayatını hep cazip bulmuşumdur, değişik yerlerde yaşayabilmek, o kültürü tanımak, gittiğiniz yerde edinilen yeni arkadaşlıklar insanı olgunlaştırıyor ve vizyonunu genişletiyor. Özellikle çocuklarıma baktığımda, onlar büyüdükçe ne kadar da
farklılaştıklarını, daha kabullenici olduklarını ve sosyal olarak girişken bir birey haline döndüklerine
tanık oluyorum. Gittikleri okullardaki o multi kültürel her rengin, dilin ve dinin olduğu sosyal çevre onları bizden bir adım daha öne koyuyor ve bence bu hayat tecrübesi en iyi okulda alacağı eğitimden çok daha değerli.

Expat hayatının iyi yanlarının yanında bir de zorlukları var tabii. Benim açımdan en büyük zorluk yalnızlık ve ailemden ve dostlarımdan ayrı olmak...Özellikle yaş ilerledikçe insan ailesine yakın olup onlara destek olmak istiyor. Bu yüzden THY larının sanırım sürekli uçan aile kategorisindeyizdir!! Sene de en azında iki kere Türkiye'ye gitmeye çalışıyorum. Çok şükür ki çocuklarım biraz da olsa büyüdü çünkü iki küçük çocukla seyahat etmek hiç de kolay değil. Bir de arkadaşlıklarımı özlüyorum, tabi uzakta yaşadıkça kalan arkadaşlar azalıyor o da başka bir konu! Kalanlar sadece eski dostlar oluyor, yeni arkadaşlıkları uzaktan korumak pek de kolay değil... Tabi bu durumun bir de diğer tarafı var,  o da yeni taşınılan yerde arkadaşlıklar edinmek. İlk sene bu konuda çok zorlandım, hiç arkadaşım yoktu ve hayatın bu derece izole olduğu yerlerde arkadaşlıklar o kadar önemli ki. Neyse ki tesadüf sonucu buradaki bir alışveriş merkezinde Türk grupla tanıştım, ve arada da olsa biraraya gelmek çay içmek o kadar keyif veriyor ki.

Aslına bakılırsa Nairobi de expat populasyonu bir hayli fazla, gelin görün ki bu küçük topluluklar başka kültürlerden olanlara pek de açık değil. Genel olarak her ülke kendi içinde kalıyor. Özellikle sayı olarak İngiliz, Güney Afrika, Fransa, Diğer Afrika ülkeleri yoğunlukta. Kenyalılar ise pek expatlarla karışmıyor. Yaşadığımız compound da Kenyalıları belki 2 sene içinde birkaç defa görmüşlüğüm vardır o da bir 'merhaba' dan öteye geçmemiştir.

Ablam bana hep hayatta her şeyin iki yüzü var der,  iyi yanlarına konsantre olup, içinde bulunduğumuz zamanı güzel değerlendirmek bizim elimizde.

27 Şubat 2014 Perşembe

Nairobi'de Trafik ve Yollar

Afrika enteresan bir yer. Bazen kendimi geçmişte çekilen bir filimin oyuncusu gibi hissediyorum. Öyle tuhaf bir hiski, insan kendini birden 1960 lı yıllarda yaşıyormuş gibi hissediyor ama aynı zamanda da teknoloji gerçekleri de elimizin altında. Bir yandan trafikteki ilkel şartları fotoğraf çekerken insan kendini elindeki cep telefonuna bakarken bulabiliyor, ve işte tam o anda bir ironi ortaya çıkıyor.  Ama sanırım bu durum içimizde yaşadığımız çağın bir getirisi...

Sabah uyanır uyanmaz çocuklar kahvaltısını ediyor ve onları okula bırakmak için çıkıyorum.  Yollarda arabalardan çok ineklerle boğuşuyorum desem abartılı olmaz! Tabi yol önceliğinin ineklerde olduğunu belirtmemde fayda var! Nairobi'de mesafeler çok kısa, problem bir yerden bir yere gitmek.  Çünkü yaşadığımız Karen bölgesini şehir merkezine bağlayan sadece iki yol var! Ve her iki yolda tek şeritli ve yollarda bazen benim halen alışamadığım devasal çukurlar var,  hatta kendimi bazen 'Taş Devri' adlı çizgi filmin içinde gibi hissediyorum, hani arabaların altı açıktır Fred Çakmaktaş'ın ayaklarını alttan görebilirsiniz ya aynen öyle! Her bir çukurun içine girdiğimde kendi kendime 'bu sefer kesin arabanın altı delindi' diyorum! Allah'tan çocuklar durumu bizim gördüğümüz gibi görmüyolar, hatta bu durumu fazlasıyla eğlenceli buluyorlar diyebilirim. Normal şartlarda yürüme mesafesinde olan okula varmamız yaklaşık 20-30 dakikayı buluyor! Büyük şehirde yaşayanlara bu rakam çok komik gelebilir, ama burası Afrika ve Nairobi'nin dışında yaşıyoruz!

Eğer olurda yolda kamyonun arkasına falan takırlırsanız vay halinize, çünkü burada ağır giden araçların sağa çekme gibi bir alışkanlığı yok! Hatta inadına iyicene ortadan gittiklerini bile söyleyebilirim! İşin traji komik tarafı bu bir şeritli dediğim yollar aslında bir gidiş bir geliş genişliğinde bile değil, çünkü 1960'lı yıllarda yapılan bu yollar geçen yarım asır sonrası aşına aşına iyicene daralmış durumda!

Taşındığımız zaman yollarda ilk dikkatimi çeken hiç trafik ışığının, levhasının, şeridinin olmaması oldu. İlk günlerde kendi kendime sanırım bu yaşadığımız bölgeye has bir durum dedim. Sonradan gördüm ki hiçbir yerde trafik ışığı ve levhası yok! Olanların da hiç çalıştığına şahit olmadım! İşin daha da tuhaf olanı yollarda tümsekler olması. Yola çıktığınız da bir nevi 'power plate' görevi gören bu tümsekler kimi zaman arabayı havada kullanma yeteneği bile kazanmanızı sağlıyor. Hatta benim tezime göre bu sürekli zıplama ve titreşim durumu kilo almanızı engelliyor! Tabii stresi de unutmamamız lazım! Kenya'lılar trafik ışığı ve levhası koymak yerine hız kesmek için tümsek kullanmayı tercih etmişler. Hatta bu tümseklerde belirli bir standart yok, kimisi öyle yüksek ki arabanın altını sürtmemeniz imkansız.

Bir de trafiği ve yolların durumunu yağmurlu sezonda görmeli! Yolların kenarından akan sular bir nehir halini alıyor, kayığınız olsa belki daha hızlı gidersiniz! Çukurlara da su dolunca tam bir bubi tuzağı, burada derinliği hesaplamak ustalık isteyen bir durum! Ama zaman içinde insan uzaktan çukurun tipinden ve asfalttan geriye kalan renkten güzel bir tahmin yapabiliyor. Yağmurlu sezonun bitiminde yol onarımları başlıyor. Onarım deyince kafada pek büyütülecek birşey değil. Yapılan işlem yağmurla iyicene derinleşen bu çukurların içine taş koyulması. Hatta bu noktada trafikte herkes devlet için çalışıyor. Çünkü yoldaki tüm sürücüler taşın üstünden geçe geçe taşın güzel bir şekilde çukuru doldurmasına ve sivri köşelerinin yontulmasına katkı sağlıyor,ben dahil!

Buarada Kenya'da trafik sağdan işliyor.  İlk başlarda bu ters durum beni çok da korkutsa da kısa bir zamanda alıştım.  Aslına bakılırsa, arkadaşlarımın hiçbirisi kendileri araba kullanmıyor, hemen hemen herkesin bir şoförü var. Bense özgürlüğüme aşırı düşkün bir insan olarak, daha ilk günden kendimi yollara attım.  Hatta söylenenin aksine 4x4 almak yerine, minicik bir araba aldım ki her yere sığabileyim! zaten zor olan fiziksel şartlara bir de kocaman bir jeep eklenmesin diye düşündüm. Bir de belirtmeden edemeyeceğim, gerçek o ki hemen hemen her 4x4 trafiğe çıktığında illaki polis tarafından durduruluyor! Potansiyel müşteri oluyorsunuz! Ama benimki gibi mütevazi bir arabaya kimse dönüp bakmıyor bile:) Açıkcası polisler beni durdurmaya teşebbüs bile etmiyorlar! Geçenlerde bir arkadaşım anlattı, polis durdurmuş ve aralarında anlaşmışlar(!), tam ilerde başka bir polis durdurmuş ve arkadaşımda bu duruma açık şekile isyan etmiş!! Buna benzer hikayelere bizim burada 'şehir efsanesi' dir artık!

Durum ne olursa olsun, insan yaşadığı yere adapte olmayı öğreniyor. Ve insan başına gelen olayları ve tecrübeleri olduğu gibi almayı, fazla sinirlenmeden ve paniklemeden hayata devam etmeyi öğreniyor...



25 Şubat 2014 Salı

Nairobi'deki Evimiz

Nairobiye taşınma kararımızı alır almaz internetteki hemen hemen tüm blog ve expat sitelerini okuduğumu söyleyebilirim, hatta durumu abartarak burada yaşayanlarla emailleşmişliğim bile var. Tabi tüm okumalarımı ve yazışmalarımı gerçek hayatın ne kadarına uygulayabildiğim tam bir muamma! Ne de olsa okuduklarım ve kendi tecrübelerim pek de örtüşmedi!!!

Taşınmamızdan sanırım bir ay kadar önce eşimle ev bakmak için çok kısa bir süreliğine Nairobiye geldik. Ve express bir şekilde ev baktık. Ev bakarken istenilen fiyatları duyduğumda kendimi Londra da, İstanbul'da veya ABD de ev bakıyormuş gibi hissettim. Çünkü konuşulan rakamlar en az birkaç bin dolardan aşağı değildi, tamam bahsettiğim evler birkaç odalı, bahçeli ve güvenliği olan yerler ama Afrika dan bahsettiğimizi hatırlatmakta sanırım fayda var! Ev baktıkça şok üstüne şok yaşadım. Gerek bölgelere ve gerekse önümüzdeki alternatifler bir hayli sınırlıydı.

Bizim yaşayabileceğimiz yerlerin bir listesini çıkardım ve önüme Karen, Runda, Gigiri, Spring Valley   ve Nyari çıktı. Ve tek tek her bölgede ev baktık, günde ortalama 7-8 ev gördük. Ve kararımızı Karen bölgesinde verdik. Seneler sonra yaşadıkça verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu anladım, sanırım bir hayli şanslıydık da.

Şuanda yaşadığımız evi bulduğumuz gün İstanbul'a dönmeden bir gün önceydi, ümitsizliği bir kenara bırakıyorum panik haline girmiştim. Çünkü eşyalarımız okyanusun ortasında buraya doğru geliyor ama bizim yaşayacağımız ev hala ortada bile yoktu! Ta ki en son yol kenarında bulduğumuz emlakçıyı bulana kadar. Emlakçı elinde bir ev olduğunu ama içini bize gösteremeyeceğini istersek compound (güvenlikli site)  a gidip fikir edinebileceğimizi söyledi. Biz de elimizde başka alternatif olmadığından kabul etmek zorunda kaldık. Aynen emlakçının söylediği gibi evin kendisini göremedik, o andaki kiracıların, Hintlilerin, evlerine karşı tuhaf bir hassasiyetleri vardı!! Değil içini görmek yanında bile yürüyemedik, hatta perdenin arkasından takip edildiğimizi bile söyleyebilirim. Allahtan yan evdeki Güney Afrikalılar nazik insanlardı da evlerinin içine girip bakabileceğimizi söylediler. Ben de fırsat bu fırsat hemen içeri girdim hem evle hemde compund la ilgili fikirler aldım. Duyduklarım beni bir yere kadar huzura kavuşturdu, zaten pek de seçim şansım yoktu ki!Ve hayatımda ilk defa değil içini yanından bile geçemediğimiz evi kiralamış olduk.

Nairobi büyük bir köy gibi aslında.  Bitmeyen çarpık bir yapılaşma var. Çok lüks evlerin etrafı slumlar (bizim dilimizde gecekondu, ama bana sorarsanız slumlardaki durum çok daha vahim) çevrili. Belirli bölegeler isim yapmış ve tabii isim yapmış olmalarından dolayı da fiyatlar ikiye üçe katlamış. Mal sahipleri de bu durumdan faydalanıyor, emlakta belirli bir standart yok, standart sadece kural ve kanunlarda değil evin fiziksel yapısında da yok! Burada ki en büyük problem güvenlik. Muhakkak her büyük şehirde güvenlik problemi var dediğinizi duyuyorum ama burası çok farklı. Güvenliğinizi sağlayacak olan polis bile bir güvenlik problemi hale gelebiliyor...!  Bu yüzden insan ister istemez bu isim yapmış yerlerde yaşamayı tercih ediyor, sonuç olarak insan güvenliği ve sağlığı riske atılabilecek en son unsur. Biz de bunu durumu göz önünde bulundurarak evimizi güvenlikli bir sitede,  bahçeli, kendi su deposu ve kuyusu olan, çocukların okuluna ve alışveriş yerlerine yakın bir sitede seçtik. Ve Mart 2012 de Nairobideki evimize taşındık.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Bloglarıma nasıl başlasam??


Blogumu elimden geldiğince kronolojik yapmaya çalışacağım, takip etmenin daha kolay olacağını düşünüyorum. Ve yazacak çok konu var, nereden başlayacağımı bilemediğim için yazılarım ilk başlarda göze biraz karışık gelebilir. Bir yandan da acaba her iki blogu da birebir aynı mı yapsam diye düşünüyorum. Tabi blogumun orjinal hali iki sene öncesine dayanıyor, sanırım aynı olmaları biraz zor olacak ama en azından uzun zamandır düşündüğüm Türkçe versiyonuna nihayet bir başlangıç yapmış oldum! Tabii bir diğer problem Türkçe yazı yazmak ki senelerdir kendi dilimde yazı yazmadığımı buarada fark ettim! Sanırım yaza yaza daha akıcı olacaktır, bekleyelim ve görelim:)

Kenya

Birkac sene önce birisi bana Kenya'da yaşayacağımızı soylese inanmaz, inanmadigim gibi bir de üstüne gülerdim sanırım. Ama gel gör ki, tam iki senedir Afrika'nın göbeğinde Kenya'da yaşıyorum. Küçüklüğümden beri belgeselerde vahşi hayvanlarını seyrettiğim, televizonda gördüğüm Afrikalı kadınların çocuklarını sırtlarında taşıdığı, sokakta çıplak ayakla koşan çocukların olduğu, yolları çukurlarla dolu, akşam karanlığında sessizliğe bürünen Afrika şimdi benim gerçeğim oldu.

2012 yılında henüz bir yaşına basmış oğlum, 5 yaşındaki kızım ve eşimle İstanbul'dan taşındık. Bizim yütaşınma maceralarımızın bir de öncesi de var. Tam kendi kendimize İstanbul'a alıştık derken geldik buraya, tam da keyfine varıyordum halbuki ülkemin...Ne de olsa seneler sonra geri dönmüştüm. Ama hayat bu, yarının insana ne getireceği belli olmuyor işte...

Eşimle Türkiye'de yaşarken aldığımız bu iş teklifi bizi bir hayli heyecanlandırmıştı. Birbirimize baktık ve dedik ki, eğer şimdi bunu yapmazsak bir daha asla yapamayabiliriz. Çocuklarımız henüz küçük ve önümüzde uzun bir hayat var, neden olmasın dedik ve teklifi kabul ettik. Şimdi geriye bakıp düşünüyorum da ne de cessur ve hızlı verilen bir kararmış. Belki de üzerinde çok fazla düşünseydik bu kararı da veremezdik, kim bilir? Ailelerimize kararımızı söylediğimizde şaka yapıyoruz zannettiler, ABD'den Türkiye'ye taşınalı sadece 3 sene olmuştu, 'Afrika'da nereden çıktı' diye şok içinde baktılar. Türkiye'de olma fikrimize hali hazırda yeni yeni alışmışlardı ne de olsa:). Haklı olarak çok endişelendiler, özellikle küçük çocuklarımız olduğundan, pek de haksız değildiler muhakkak. Şimdi düşünüyorum da Afrika hiç bir yere benzemiyor, kendine has bir zaman diliminde yaşıyor sanki.

İş teklifini alır almaz, kendimce araştırmalarıma ve hazırlıklara başladım.  Okumadık websitesi bırakmadım, hastalıklar, yaşanılacak yerler, okullar, hastaneler, alışveriş merkezleri vs gibi daha bir çok konuda bilgi topladım. Hatta gün gelecek bu okudugum expat websitelerinde 'Kenya expert' i olarak benim de yazılarım çıkacaktı. Yeri geldiği zaman Afrika'da yaşayan bizim gibi iş için gidenlerle emailleştim. Hatta kendi kemdime hiç de söylendiği gibi değilmiş dedim. Tabi herşeyin bir iç bir de dış yüzü var değil mi? Taşındıktan sonra okumayla gerçek tecrübenin pek de aynı olmadığını anladım! Hani derler ya 'okuyan mı bilir yoksa gezen mi bilir' benim durumum da aynen böyleydi! Kesin taşınmadan önce eşimle birkaç günlüğüne ev bakmaya geldik. O kısacık zaman içinde nasıl ev bulduk bende halen inanamıyorum hele hele Nairobi gibi bir yerde. Tabii şansımızda vardı, çünkü internetten bulduğum evlerin hepsi bir hüsranla sonuçlanmıştı. Hatta bazılarının kapısından koşarcasına kaçtık! Ev ve okulun birbirine yakın olması kuralı burada da geçerli hatta bazi şehirlere
nazaran çok daha önemli, ne de olsa burada yol yok! Biz de 4 gün içinde görebildiğimiz kadar ev gördük ve Karen'de bulduğumuz iki katlı bahçeli evde karar kıldık. İşin komik tarafı, evin kendisini göremedik bile! Çünkü evin o zamanki kiracısı Hintli aile değil içini göstermek bahçesine bile yaklaştırmadı. Hatta perdenin arkasından biz compund (güvenlikli site) içinde yürürken eve yaklaşmayalım diye bizi takip bile ettiler! Güler misin ağlar mısın!!

Böylece evimizi bulmamızla Afrika maceramıza başlamış olduk.







23 Şubat 2014 Pazar

Blogumla ilgili

Aslına bakarsanız yazacak pek çok konu var, sadece Nairobi ile ilgili değil, hayatımla yaşadığım tecrübelerle de ilgili. Çok sık şehir, ev ve ülke değiştiren bir aile olarak o kadar çok yer gördük ve tecrübe edindik ki, bir noktada bunları paylaşmaya karar verdim.

İlk iş olarak ingilizce yazdığım yazıları elimden geldiğince Türkçeye çevirip buraya post etmeye çalışacağım. Sanırım her iki blogumunda birebir aynı olması biraz zor ama en azından tema olarak aynı olacaktır diye düşünüyorum. Bir yandan da bloguma ilk başta Nairobi ile ilgili olarak başlamış olsam da zaman geçtikçe başka konuları da eklemeye karar verdim.

Türkçe okuyucuları blogumda görmek için sabırsızlanıyorum.

Merhaba!

Merhaba,

Bugün ilk Türkçe blogumu yazıyorum. Gerçi başarılı olabilecek miyim emin değilim. Çünkü blogum açtığım günden beri İngilizce. O yüzden Türkçe okuyuculara ve blogger lara nasıl ulaşacağımdan henüz emin değilim. Ama en azından başlangıcı yapmış bulunuyorum.

Blogum Kenya'daki geçen günlerimle ilgili. Tecrübelerim, çocuklarımın okulları, yaşadığımız maceralar, alışveriş, günlük hayat, taşındığımızdan beri yaşadığımız sıkıntılar ve daha niceleri.

Türkçe okuyucularla buluşmak için sabırsızlanıyorum.

Blogumu keyifle okumanız dileğiyle.

Sevgiyle kalın,
Zeynep Vural